Katkıda bulunanlar
İcatlar-Keşifler
FUTBOL |
BLOGLARIMIZ
26 Haziran 2022
Kırkpınarın Tarihçesi
31 Mayıs 2022
Dîvânu Lugâti't-Türk
Dîvânu Lugâti't-Türk (Arapça: ديوان لغات الترك), Orta Türkçe döneminde Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça bir sözlüktür. Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup Batı Asya yazı Türkçesiyle ilgili var olan en kapsamlı ve önemli dil yapıtıdır.
Bir kültür hazinesi olan Dîvânu Lugâti't-Türk (DLT), bir yandan XI. asırda söz varlığının genişliğini ve çeşitliliğini gözler önüne sermekte, bir yandan da o dönemde insan ve toplum yaşamıyla, maddi ve manevi kültürle ilgili, ilgi çekici kayıtlar ortaya koymaktadır. Bu bakımdan zamanımızdan yaklaşık bin yıl önce yazılan DLT, Türkçenin ilk sözlüğü olmaktan öte pek çok araştırmacının teslim ettiği üzere tarihî ve kültürel başvuru kaynaklarımızın da ilklerindendir. Toplumların yaşam biçimleri, dünyayı algılayışları o toplumun dilinde de kendini gösterir. DLT, yaklaşık bir asırdır Türklük biliminin başlıca araştırma konularından biri olmuştur. Bu eser, edebiyat bakımından önemli olduğu kadar kültür özelliklerini yansıtması bakımından da değerlidir.
Kökleşik Arap sözlük bilgisi ilkelerine göre hazırlanmış olan sözlük, Kâşgarlı Mahmud'un Türk boylarıyla ilgili ayrıntılı bilgisinin yanı sıra, Arap dil bilimi konusunda da esaslı bir eğitim görmüş olduğunu gösterir.
Eserin Genel Özellikleri
11. yüzyılda yazılmıştır.
Türkçenin ilk sözlüğü, antolojisi, ansiklopedisi ve dil bilgisi kitabıdır.
Araplara Türkçe öğretmek, Türkçenin yaygınlığını göstermek için yazılmıştır.
Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta yazılmıştır.
Müellifi, Türklerin o devirde yaşadığı coğrafyayı dolaşarak derlemeler yapmıştır.
Sözcükleri güzel örnekleyen atasözleri ve şiirler kullanmıştır (Bu özelliği onun, kendinden sonraki Türk edebiyatı için çok önemli bir kaynak olmasını sağlamıştır.).
Yaklaşık 9 bin Türkçe sözcük içerir.
Dönemin özelliklerini yansıtan kelimeleri barındırır.
Karahanlı Türkçesi ile yazılmıştır.
Kâşgarlı Mahmud
11. yüzyılda, Karahanlılar döneminde yetişen, soylu bir aileden gelen ve iyi bir eğitim alan Kâşgarlı Mahmud, bilinen ilk Türk dil bilginidir. "Kâşgarî" mahlasıyla da tanınan ünlü Türk dil bilgini, Türk yurtlarını adım adım gezerek derlediği sözcük, bilgi ve şiir örnekleriyle o dönemin Türk diline ilişkin bilgiler vermiştir. Bir dönem Bağdat’ta bulunan Kâşgarlı Mahmud, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynamıştır.
Türkçeyi Araplara öğretmek amacıyla Dîvânu Lugâti’t Türk ve Kitâbu Cevahirü'n-Nahv fi Lugati't Türk adlı kitapları yazmıştır. Bu tür çalışmalarıyla Türkçenin gelişmesine ve Türk dil birliğinin sağlanmasına önemli katkıda bulunmuştur. Kâşgarlı Mahmud, ömrünün sonlarına doğru yeniden Kâşgar’a dönmüş ve burada ölmüştür.
Eser
Türk dilinin en eski ve değerli sözlüğünün, elde bulunan tek yazma nüshası, 1266 yılında Şam'da yaşayan müstensih Muhammed bin Ebû Bekir ibn Ebi'l-Feth es-Sâvî ed-Dimaşki (Muḥammad bīn Abū Bakr ībn Abū'l-Fath aṣ-Ṣāvī ad-Dimašqī) tarafından temize çekilip 1 Ağustos 1266 (Hicri 27 Şevval 664) Pazar günü tamamlanmıştır.
El yazma nüshası 638 sayfadır ve yaklaşık 9.000 Türkçe kelimenin ve cümlenin oldukça ayrıntılı Arapça ve başka dillerde açıklamasını içerir. Ayrıca Türklerin tarihine, coğrafi yayılımına, boylarına, lehçelerine ve yaşam yöntemlerine ilişkin kısa bir ön söz ve metin içine serpiştirilmiş bilgiler içerir. Antepli Aynî ve Kâtip Çelebi Dîvân'dan söz etmiştir.
Ali Emîrî Yazması
1915 yılında İstanbul’da tesadüfen Ali Emîrî Efendi (1857-1923), eski Maliye nazırlarından Nafiz Bey’in akrabası yaşlı bir hanım tarafından Sahaflar Çarşısı’nda satılması için Burhan Bey’in sahaf dükkânına bırakılan bu Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün birinci nüshası eserini, 3 lira bahşiş verip toplam 33 liraya satın almıştır. Bir söylentiye göre de yanında para olmadığı için eve gidip parayı alana dek kitabın başkasına satılmaması için, dükkân sahibini dükkâna kilitlemiştir.
Ali Emîrî yazması, Sadrazam Talat Paşa'nın (1874-1921) araya girmesi ile Kilisli Rıfat Bilge Bey'in denetimi altında 1915-1917 yılları arasında üç cilt hâlinde basılmış, Türkoloji camiasında büyük yankı uyandırmıştır.
Breslav Üniversitesi, Sami Dilleri Profesörü Carl Brockelmann 1928 yılında atasözlerini, halk edebiyatı örneklerini ve Türk edebiyatı ve dili ile ilgili bulunan bütün kısımları ayrıntılı notlarla sözlüğün Almanca çevirisini yayımlamıştır. Besim Atalay'ın modern Türkçe çevirisi 1940 yılında Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır.
1982-1985 yılları arasında Robert Dankoff ve James Kelly tarafından yayına hazırlanan ve çevirisi yapılan önsöz ve fihrist (gösterge) içerikli İngilizce çevirisi, Harvard Üniversitesi Yayınevi tarafından neşredilmiştir.
Kâşgarlı Mahmud’un eserinin keşfedilmesi ve yayımlanması, Türkoloji tarihinde çığır açan bir olaydır. Kâşgarlı Mahmud'un Dîvânu Lugâti’t-Türk döneminde yazdığı ve o döneme ışık tutan başka bir eseri Kitâbu Cevâhirü'n-Nahv fi Lugati't Türk ise kayıptır.
Ön Söz
Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk'e şöyle başlar:
"Esirgeyen, koruyan Allah'ın adıyla Tanrı'nın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları, Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır. Onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir."
Bölümler
"Ben bu kitabı hikmet, seci, atalar sözü, şiir, recez, nesir gibi şeylerle süsleyerek hece harfleri sırasında tertip ettim. ... Bu lugat kitabını baştan sonuna dek sekiz ayırımda topladım."
Hemze kitabı,
Salim kitabı,
Muzaaf kitabı,
Misal kitabı,
Üçlüler kitabı,
Dörtlüler kitabı,
Gunne kitabı,
İki harekesiz harfin birleşmesi kitabı.
Harita
Kâşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda Balasagun'u merkez alarak çizdiği dünya haritası o dönem Türklerinin yaşadıkları bölgeleri ve dağılımlarını göstermesi bakımından dikkate şayandır.
Harita, Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde doğu, batı, kuzey, güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir. Batıda işaret edilen yerler İdil boylarına yani Kıpçaklar ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır. Eserde güneybatıda Habeşistan'a, güneyde Hint ve Sint'e, doğuda Çin ve Japonya ve batıda Anadolu dâhil birçok memlekete işaret edilmiştir.
Şehirler ve Seyahat Güzergâhı
Ortada Balasagun, solda sırası ile İsbicâb, Taraz, Nzl (Näzäl), Yafınç, İkiöküz ve Kumi Talas, sağda ilk başta Barsgan, sonra aynı sırada üç şehir daha işaretlenmiş fakat isimleri yazılmamıştır, ikinci sırada sırası ile Koçnğar başı, Uç, Barman ve Koçu, üçüncü sırada başta Kâşgar, Yarkent, Hotan, Çurçan ve Şançu.
Uygur ilinde (بِلَدُ أويغور, Bilādū Uyghur) yedi tane şehir işaretlemiş fakat bunlardan yalnız Beşbalık, Can-balık, Qočo ve Sulmi gibi şehirlerin isimlerini haritaya yazmıştır. Suyun çıktığı bozkırlar ve kumlar ise Lop Nur Gölü olabilir.
Tohsı ve Çiğil İlinde
Kuyas, Kayas (Saplığ Kayas, Ürünğ Kayas ve Kara Kayas).
Oğuz İlinde
Karnak, Sapran (Sepren), Sitgün, Karaçuk (Fârap), Cend, Yenkend (Dizruyin), Sugnak
Yağma İlinde
"ترتق Tartuk" "Yağma ilinde bir şehir." O dönemde Siri Derya havzasında konumlanmıştır.
Uygur İlinde
Aşçan (Aşıçan), Beşbalık, Can-balık, Çurçan, Koçu, Kinğüt (Künğüt), Qočo, Sulmî, Xotan (Udun), Yanğıbalık ve Yarkent.
Diğerleri
Barçuk, Buhara, Bulgar (Bolğar), Itlık, İnçkend, Katun sını, Kazvin, Kençek Señir, Keşmir, Kum, Mankent, Merv, Nişabur, Özçent (Özçend, Özkent), Özkend (Fergana), Sayram (İsbicâb), Semerkand (Semizkend), Suvar, Şaş (Taşkent, Terken), Şıknı, Tünkent, Türk, Yafgu ve Xoçand gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır.
Ülkeler ve Halklar
Asya'nın batısı, kuzeyi ve güneyi çizilmeden bırakılmış, bir plan olarak bile pek çok hatalarla dolu olmasına karşılık, doğu bölgelerine ilişkin verdiği bilgiler gerçeğe uymaktadır. Haritasında Çin Seddi'ni göstermiş, bu seddin ayrıca yüksek dağların ve denizin Ye'cüc ve Me'cüclerin (Arapça: يأجوج و مأجوج; Ya'jūja Wa Ma'jūja) dillerinin öğrenilmesini engellediğini bildirmiştir. Japonya'ya gelince onu haritasının doğusunda bir ada olarak göstermiş ve denizin onların dillerini öğrenilmesine olanak vermediğine işaret etmiştir.
İlk Japonya haritası bir Japon tarafından 14. yüzyılda çizilmiş, bir dünya haritasında yer alması ise 15. yüzyılda olmuştur. Bütün bu bilgilerin ışığı altında -bir plan biçiminde ve yanlışlarla dolu da olsa- ilk Japonya haritası 11.yüzyılda Kâşgarlı Mahmud tarafından çizilmiştir.
Dîvânu Lugâti't-Türk'ten Orta Asya ve Uzak Doğu’nun o zamanki coğrafi deyimleri öğrenilmektedir:
"Tawgaç: Maçin'in adıdır. Burası Çin'den dört ay uzaktadır. Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi; Yukarı Çin'dir ki doğudadır, buna "Tawgaç" derler. İkincisi Orta Çin'dir, burası "Xıtay" adını alır. Üçüncüsü Aşağı Çin'dir, "Barxan" adı verilir; bu, Kâşgar'dadır. Lâkin şimdi "Maçin", "Tawgaç" diye tanınmıştır. "Xıtay" ülkesine de "Çin" denilmiştir."
Bütün uzmanların fikrine göre Kâşgarlı Mahmud’un Dîvân’ında tarihî coğrafya bakımından önemli bilgiler vardır: “Yazarın verdiği bilgiler genellikle güvenmeğe değer, Orta Asya’da yeni arkeoloji buluntuları da bunları sık sık teyit etmektedir.”
Türk Boyları
" أوغوز Oğuz: Bir Türk boyudur. Oğuzlar Türkmen'dirler. Bunlar yirmi iki bölüktür, her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alameti (tamgası) vardır. Birbirlerini bu belgelerle tanırlar. Birincisi ve başları: قنق Kınıklardır. Zamanımızın hakanları bunlardandır. Hayvanlarına vurdukları işaret şudur: Kinik.png ......, Bu saydığım bölükler köktür. Bu kökten bir takım oymaklar çıkmıştır; onları söylemedim, sözü kısa kestim. Bu bölüklerin adları onları kurmuş olan eski dedelerin adlarından alınmıştır. Araplarda dahi böyledir."
Oğuzları tanımladıktan sonra
"Yağma, Toxsı (Tukhs), Kıpçak, Yabaku, Tatar, Kay Çomul ve Oğuzlar, birbirlerine uygun olarak ذ (zel; dh) harfini her zaman ى'ye (ye; y) çevirirler ve hiçbir zaman ذ'li söylemezler. 'Kayınağacı'na bunlardan başkası 'kadhınğ', bunlar 'kayınğ' derler." ve "اراموت Aramut: Uygur illerine yakın oturan bir Türk bölüğü." ve "Bir yer adı.", "Rum ülkesine en yakın olan boy Beçenek'tir; sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay (Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar.". Ayrıca "Çomul boyunun kendilerinden bulunduğu çöl halkı ayrı bir dile sahiptir, Türkçeyi iyi bilirler. Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boyları da böyledir. Her boyun ayrı bir ağzı vardır, bununla beraber Türkçeyi de iyi konuşurlar. Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Toxsı (Tukhs), Yağma, Çiğil, Oğrak, Çaruk boylarının öz Türkçe olarak yalnız bir dilleri vardır. Yemeklerle Başgırtların dilleri bunlara yakındır. ... Dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu da Toxsı ile Yağmaların dilidir." şeklinde Türk boylarının yerlerini ve ağızlarını tanımlamıştır.
Soğdak, Kençek, Argu, Xotan, Tübüt ve Tenğüt halkları hakkında Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugati't-Türk’te şu bilgileri de verir:
"En açık ve doğru dil -ancak bir dil bilip- Farslarla karışmayan ve yabancı ülkelere gidip gelmeyen kimselerin dilidir. İki dil bilen şehirlilerle düşüp kalkan kimselerin dilleri bozuktur. İki dil bilenler 'سغداق Soğdak', 'كنجاك Kençek', 'ارغو Argu' boylarıdır. Gezginci olarak yabancılarla karışanlar 'شْتَن Xotan' ve 'تبت Tübüt' halkı ile 'طَنغُت Tenğüt'lerin bir kısmıdır."
Kâşgarlı Mahmud, 1041 yılında Müslüman Türklerle Pagan Yabaku ve Basmıl Türkleri arasında cereyan eden büyük savaşa iştirak eden Türk gazilerini görmüş ve onlarla konuşması, eserini yazdığı tarihten aşağı yukarı otuz yıl önce Türkistan’da, Kâşgar’da ve çevresinde bulunmuş olması gerekir. Kâşgarlı Mahmud, koyu bir Müslümandır. Pagan Türklerle savaşan, Budistlerin tapınaklarını yıkıp putlara en ağır hakaret eden gazilerin destanlarından parçalar nakletmektedir.
Keldi maŋa Tat
Aydım emdi yat
Kuşka bolup et
Seni tiler us böri
"Bana bir Tat geldi. Ona, 'Yat, kuşlara et ol; kuşlar, kurtlar seni bekler.' dedim."
Kâşgarlı, bu gibi şiirleri aktarırken mutaassıp bir Müslüman heyecanıyla izah eder. Fakat Müslüman Türklerin eski Şamanizm kalıntılarından olan kelimeleri ve terimleri izah ederken tam bir Şamanist Türk gibi konuşur.
Bazen Şamanist kalıntısı olan inanışları ifade eden kelimeleri ve terimleri anlatırken “Türkler böyle inanırlar.”, “Bu inanış çok yaygındır.” demekle yetinir. Kâşgarlı’nın Umay üzerine verdiği bilgiler dikkate değer. Umay, eski Türklerin dişi tanrılarından biridir (çocukları koruyan ruh). Kâşgarlı’nın bu ruh hakkında verdiği bilgi pek fazla İslamlaştırılmıştır. Bununla beraber “umayka tabınsa ogul olur ( = Kadınlar bunu uğur sayarlar.)” diyerek eski inanışa da işaret etmiştir.
Çıvı cinlerden bir bölük. İslam'dan önce Göktanrı dinini (Tengricilik) benimseyen Türkler şuna inanırdı ki iki bölük birbiriyle çarpıştığı zaman bu iki bölüğün vilayetlerinde oturan cinler dahi kendi vilayetlerinin halkını kollamak için çarpışırlar. Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana çıktığı vilayet halkı da yener. Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilayetin hakanı da kaçar. Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarında saklanırlar. Bu; Türkler arasında yaygındır, görenektir.
Dîvânu Lugâti't-Türk'te; "قُلباَق Kulbak: Bir Türk tapganın, din ulusunun adıdır. Balasagun dağlarında bulunurdu. Anlattıklarına göre, bir gün sert bir kaya üzerine "تآنغرِ كُلِ كُلبَك Tengri kulı Kulbak" diye yazar, yazı apak meydana çıkar, bir de bir ak kaya üzerine bu yazıyı yazar, yazı kara olarak belirir. İzleri bugüne kadar durmakta imiş."
Günümüzde Moğolistan Halk Cumhuriyeti’nin Bulgan Aymag (Moğolca: Булган Аймаг) bölgesinin sınırları içinde, Gurvanbulag (Moğolca: Гурванбулаг) Sum'un (Moğolca: сум, ok) 17 km güneydoğusundaki Gurvaljin Uul’da (1.176 m yükseklik) bulunmaktadır. Yazıt, 130-103x98-92 cm boyutundaki granitten bir kaya üzerine yazılmıştır. Yazıt başka bir yere (bir anıt mezara) götürülmek üzere burada hazırlanmıştır. Yazılı olduğu granit kaya parçası, üçgen şeklindeki bir dağın eteğinde bulunduğundan, Moğol bilginlerce Gurvaljin Uulın Türeg Biçes (Üçgen Dağın Türk yazıtı) diye adlandırılmıştır. Gurvaljin sözcüğü Moğolcada "üçgen", uul ise "dağ" anlamına gelir. Yeri O. Namnandorj tarafından saptanan yazıt üzerinde ilk yayınlar Moğol ve Rus bilginlerce yapılmıştır. Türk bilginler ise, yazıtı "Gürbelçin Yazıtı", "Gürbelcin Yazıtı", "Gürbelçin Abidesi", "Gurbalcin Yazıtı", "Gurvaljin Yazıtı", "Gurvaljin Uul Yazıtı" biçiminde adlandırmışlardır. Fakat bu şekilde adlandırılmasıyla "üçgen yazıtı" anlamına gelmektedir. Oysa yazıtın adı, Moğolcada "Gurvaljin Uulın Türeg Biçes" sözcük kümesiyle karşılanmıştır. Bu sözcük kümesinin Türkçedeki karşılığı "Üçgen Dağın Türk Yazıtı" şeklindedir. Dolayısıyla bu yazıtın "Üçgen Dağın Türk Yazıtı" diye adlandırılması daha uygundur.
Üçgen Dağın Türk Yazıtı'nda bulunan ibare şudur:
Tengri kulı, bitidim
Bu ibare, günümüz Türkçesi ile "(Ben) Tanrı kulu, yazdım." anlamına gelmektedir. Yazıttaki bu ibare, Kâşgarlı Mahmud'un anlatmış olduğu Kulbak adlı eski Türk erenini akla getirmektedir.
03 Mayıs 2022
EGE ve 10 Yıldızı
01 Mayıs 2022
Ramazan Bayramı Gelenekleri
Bayramlar, geleneklerin yaşatıldığı en
özel günlerden. Eski zamanlardan bu yana süregelen bayram geleneklerini biz de
sizler için araştırdık. İşte hepimizin rastladığı ya da en azından duymuş
olduğu eski Ramazan Bayramı gelenekleri.
1. Şeker Toplamak
Ramazan Bayramı’nın çocuklar için en
eğlenceli yanı şeker toplama geleneği. Bayram gününde çocuklar
büyüklerini ziyaret ederek şeker toplarlar. Bu nedenle Ramazan Bayramı, Şeker
Bayramı olarak da anılır. Özellikle eski dönemlerde yaygın olan bu Ramazan
Bayramı gelenekleri günümüzde büyük şehirlerde çok fazla uygulanamıyor.
2.
Küsleri Barıştırmak
Bayramlar, küs olan kişilerin barışması için bir vesile olarak
kabul edilir. Bu nedenle küs olan kişilerin yakınları bayram günlerinde onları
bir araya getirerek barışmalarına vasıta olur.
3. Akraba Ziyareti
Ramazan Bayramı gelenekleri arasında
olmazsa olmaz akraba ziyaretleri vardır. Ananne, babaanne ve dedeler başta
olmak üzere halalar, dayılar, amcalar ve diğer tüm büyükler bayramlarda ziyaret
edilir. Böylece birbirini uzun süre göremeyen yakınlar bile bir araya gelme
fırsatı bulur.
4.
Bayrama Özel Tatlılar Yapmak
Bayramlarda çoğunlukla küçükler büyükleri
ziyaret eder. Büyükler de birbirinden lezzetli tatlılar ile ikramda bulunurlar.
Özellikle baklava ve şerbetli tatlılar, Ramazan Bayramı gelenekleri arasında
yer alır. Hatta bazı bölgelerde baklavanın yanında sarma ikram etmek de
adettendir.
5. Bayram
Namazı Kılmak
Bayramlar, birlik ve beraberliğin
yaşandığı en güzel günlerden. Bayramları anlamlı kılan dini ve geleneksel
şeylerden birisi de bayram namazı. Herkesin bir arada kıldığı bayram namazının
ardından yapılan bayramlaşma da birliğin en güzel sembollerinden.
6.
Mezarlık Ziyareti Yapmak
Bayramlarda büyüklerimizi ziyaret etmek
geleneklerin en güzellerinden. Bu dünyadan giden büyüklerimizi ziyaret etmeyi
de unutmamak gerek. Bu nedenle Ramazan Bayramı’nda en kalabalık yerlerden
birisi mezarlıklardır. Mezarlıkta olan yakınlarımızı ziyaret etmek bayram
geleneklerinden.
7.
Aile Bayram Yemeği Yemek
Ramazan Bayramı gelenekleri arasında bir diğeri de aileleri bir arada tutan bayram yemekleri. Bayramda en güzel yemekler özenle hazırlanır. Büyüklerin elleri öpülür ve aileler hep birlikte sofraya oturur. Ramazan yemekleri demişken; güllaç tarifimize buyurmaz mıydınız?
8.
Maddi Yardımlarda Bulunmak
Bayramların en güzel yanları birlik ve
beraberliği sağlamalarıdır. Ramazan Bayramı’nın en güzel ve en anlamlı
geleneklerinden birisi de zor durumdaki kişilere fitre ve zekat ile yardım
etmektir.
9.
Çocuklara Mendil Hediye Etmek
Ramazan Bayramı gelenekleri arasında en
güzel örneklerinden birisi de çocuklara mendil vermektir. Büyüklerin özenle
hazırladığı mendiller, onları ziyarete gelen çocuklara verilir. Çocukların
sevindirilmesi için yapılan bu gelenek bayramın en güzel yanlarındandır.
Çocuklara mendil hediye etme geleneği halen devam etmektedir.
10.
Harçlık Vermek
Ramazan bayram
gelenekleri içerisinde en yaygın olanlardan
birisi de çocuklara harçlık vermek. Çocuklar bayramlarda büyükleri ziyaret
ettiğinde büyüklerin de onlara harçlık vermesi ve onları sevindirmesi hala
yaygın olan adetler arasında.
11.
Davulculara Bahşiş Vermek
Ramazan ayı boyunca davulcular oruç tutacak olan
kişileri sahur için uyandırır. Ramazan Bayramı sırasında ise
davulculara bahşiş vermek adetler arasındadır. Böylece davulculara teşekkür
edilmiş olur.
12.
Kastamonu Geleneği: Bayram Çıkarma
Doğru duydunuz, bu geleneğin adı “Bayram Çıkarma”.
Bayram gününde civar köylerden gelenler köyde ağırlanır, evlerde yemekler yenir
ve köy meydanında eğlence düzenlenir. Kastamonu’da yaşatılan bu gelenek birlik
ve beraberliğin en güzel sembollerinden.
Kahke, Gazientep yöresine ait bir yiyecek. Bayram günü
eve gelen misafirlere ikram edilen kahke, Antep yöresinin olmazsa
olmazlarından.
14.
Sinop’ta Ramazan Bayramı: Helesa
Sinop köylerinde yaşatılan Helesa
geleneği Ramazan ayında başlayıp bayramda da devam eder. Kayıkla kıyıya yanaşan
gençler maniler okuyarak bahşiş toplar ve bayram ruhu bölgede son derece
coşkulu yaşanır.
09 Şubat 2022
Başlıca Tarihi Hamamlarımız
Cağaloğlu Hamamı
Cağaloğlu'n da Yerebatan Caddesi'nin sağ yanıda yer alır. Sultan I. Mahmud tarafından Ayasofya Cami'ne gelir sağlamak amacıyla 1741 yılında inşa ettirilmiştir, mimarı bilinmemektedir. Cağaloğlu Hamamı kadınlar ve erkekler için ayrı kısımları olan bir çifte hamamdır. İçinde kullanılan Barok üslup ve klasik Osmanlı hamam mimarisinde olmayan yenliklerin yanı sıra, Sultan III. Mustafa tarafından şehrin artan su ve odun ihtiyacı nedeniyle 1768'de büyük hamam yapılmasının yasaklanmasından önce inşa edilen son büyük hamam olması nedeniyle önem taşır.
Çemberlitaş Hamamı
Çemberlitaş'ta Divanyolu üzerinde, Çemberlitaş anıtı civanında yer alır. Sultan III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan tarafından, Üsküdar'daki Atik Valide Camii ve Külliyesi'ne gelir temin etmek maksadıyla 1584'te yaptırılmıştır. Hamamın mimarı Mimar Sinan'dır. Hamam, kadınlar ve erkekler için ayrı kısımları olan bir çifte hamam olarak yapılmış, fakat Sultan Abdülaziz döneminde (1861- 1876) yapılan yol genişletme çalışmaları esnasında kadınlar bölümünün bir kısmı yıkılmıştır. Bu nedenle günümüzde sadece erkek bölümü faaldir.
Eski Hamam
Üsküdar'da Doğancılar Caddesi ile Uncular Caddesi'nin kesiştiği yerde Darı Sokağı'nın başlangıcındadır. Kim tarafından yapıldığı ve yapım yılı bilinmemekte, fakat 15. yüzyıldan kalma olduğuna dair bazı deliller bulunmaktadır. Şifa Hamamı olarak da isimlendirilen bu hamam bir çifte hamam olarak yapılmıştır ve şu an her iki bölümü de faaldir. Üsküdar'daki en eski hamam olmasına rağmen, günümüze kadar orijinal halini muhafaza edebilmiştir.
Galatasaray Hamamı
Galatasaray'da, Kuloğlu Mahallesi'nde Turnacıbaşı Sokağı ile Çapanoğlu Sokağı'nın kavşağında yer alır. 1715 yılında halka açık bir çarşı hamamı olarak inşa edilmiştir. Klasik Türk hamam mimarisiyle yapılmıştır. 1965 yılında geçirdiği tadilatta tasarımının ana hatları korunmuş, fakat mimari ayrıntılar ve iç aksam yenilenerek özgünlüğünü yitirmiştir. Aslında tek hamam olarak inşa edilmiş bu yapıya, 1965'de yapılan tadilatta küçük bir kadınlar bölümü de eklenmiştir. Bakımlı bir durumda günümüze ulaşan hamam, halen faaliyetini sürdürmekte, yerli müşterilerin yanı sıra yabancı turistlere de hizmet vermektedir.
Antalya Pazar Hamamı
Antalya İli Merkez Balbey Mahallesinde bulunan Pazar Hamamı çifte hamam şeklinde yapılmış bir Osmanlı hamamıdır. Hamamın inşa kitabesi yoktur 1811 M (1226 H) tarihli vakfiyesinden XIX. Yüzyıl başında yapıldığı anlaşılmaktadır. Beden duvarları moloz taş ve kesme taştan inşa edilen hamamın üst örtüsü tuğladır. Hamamın erkekler kısmı soğukluk, ılıklık, ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Kadınlar kısmının ise ılıklık ve sıcaklık kısmı mevcuttur. Soğukluk kısmı döşemesi onarım sırasında yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Hamam yap işlet devret modeli ile 10 yılığına ihale edilmiştir. Hediyelik eşya satış yeri ve kafeterya olarak onarımı tamamlanmış, kabulü yapılmıştır.
Amasya-Merkez-Mustafa Bey Hamamı
Hamam Yörgüç Paşazade Mustafa Bey tarafından 1436 yılında yaptırılmıştır. Hamam tek planlıdır. Yapı soyunmalık, soğukluk ve sıcaklık mekânlarından oluşmaktadır. Soyunmalık kare planlı ve üzeri Türk üçgenlerine oturan kubbe ile örtülüdür. Soğukluk kısmı kare planlı ve duvarları nişlidir. Bu mekânın üzeri kubbe örtülüdür. Sıcaklık iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüde dört ayrı yıkanma nişi bulunmaktadır. İkinci bölüm haçvari planlıdır. Her bir cephede birer nişi yer almaktadır. İkinci bölümde kubbe ile örtülü iki halvet hücresi bulunmaktadır. Sıcaklıktaki iki ayrı mekânın üzeri kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklığın arkasında külhan kısmı yer almaktadır.
Ankara-Altındağ-Eyne Bey ( Subaşı-Eski ) Hamamı
Hamam Sultan I. Murat'ın Subaşılarından Eyne tarafından 14. yüzyılda yaptırılmıştır. Hamam tek planlıdır. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmaktadır. Soyunmalık dikdörtgen planlı, dört devşirme sütun üzerine ahşap çatı ile örtülüdür. Ilıklık kare planlıdır. Ilıklığın kubbesine geçiş baklavalı kasnakla geçilmektedir. Sıcaklık kare planlıdır. Bu mekân dört eyvan dört köşe hücresinden oluşmaktadır. Sıcaklık mekânının üzeri kubbe ile örtülüdür. Halvet hücreleri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklığın gerisinde külhan yer almaktadır. Duvarlar moloz taş örgülü, kubbe ve tonozlar tuğla malzeme ile örülmüştür.
Ankara Karacabey Hamamı
Karacabey Hamamı Talat Pasa Bulvarı üzerinde olup 1444 tarihinde yapılmıştır. Çifte hamam olarak teşkil olunmuş Karacabey Hamamı bati kısmında birbirine bitişik soyunmalıkları, doğu kısmında ise batıdakilere göre daha değişik inşa tarzı gösteren sıcaklık ve halvetleriyle birlikte bütünü kareye yakin büyük bir dikdörtgen meydana getirmektedir, birleşmektedir.
İstanbul-Eminönü-Haseki Hamamı
Hamam Kanuni Sultan Süleyman'ın baş hasekisi Hürrem Sultan tarafından 1556-57 yılında Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Yapı çifte planlıdır. Hamam değişik plan düzenlemesi ile dikkati çekmektedir. Çifte planlı hamamlar genellikle sırt sırta bitişik vaziyette inşa edilirken, Haseki hamamı kuzey-güney yönünde uzanmakta, erkekler kısmı kuzeye, kadınlar kısmı güneye yerleştirilmiştir. Erkekler ve kadınlar kısmı birbirinin simetriğidir. Birbirlerinden farkları giriş kısımlarının değişik şekilde düzenlenmesidir. Erkekler kısmının girişi revaklı olarak, kadınlar kısmı revaksız olarak inşa edilmiş ve kadınlar kısmının kapısı batı cepheye yerleştirilmiştir. Her iki kısımda soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık mekânlarından oluşmaktadır. Soyunmalığın üzeri kubbe ile örtülü ve kubbenin ortasında aydınlık feneri yer alır. Enine dikdörtgen planlı ılıklık üç kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık ortada kubbe ile örtülüdür. Sıcaklıkta dört eyvan ile dört adet köşe halvet hücreleri yer almaktadır.
Bolu-Merkez-Orta (Yıldırım Beyazıt) Hamamı
Hamam Yıldırım Beyazıt tarafından M.1388 yılında Mimar Ömer ibni İbrahim'e yaptırılmıştır. Yapı 1908 yılında onarım görmüş ve çifte planlıdır. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık mekânlarından oluşmaktadır. Erkekler kısmında sıcaklık kare planlı ve üzeri Türk üçgenleri kasnağa oturan kubbe ile örtülüdür. Kubbenin ortasında aydınlık feneri yer almaktadır. Ilıklık kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık kare planlıdır. Üzeri kubbeli mekânın batı ve kuzey cephelerinde Bursa kemerli nişler, doğu ve güneybatıda kubbeli halvet hücreleri bulunmaktadır. Kadınlar kısmı erkekler kısmından daha farklı düzenlenmiştir.
Edirne-Merkez Sokullu (Üç Şerefeli) Hamamı
Hamam 17. yüzyılda Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Yapı çifte planlıdır. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık mekânlarından oluşmaktadır. Erkekler kısmının soyunmalık kısmının önünde ortada kubbe ve yanlarda tonozla örtülü revak yer almaktadır. Kadınlar kısmının soyunmalık kısmının dış cephesine bitişik dükkânlar yol açımı nedeni ile yıkılmış, günümüzde duvardaki kalıntıları korunmuştur. Sıcaklık kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbenin ortasında aydınlık feneri yer almaktadır. Ilıklık dikdörtgen planlı ve üzeri aynalı tonoz örtülüdür. Sıcaklık ortada kubbe ile örtülü, dört adet tonoz örtülü eyvan ile dört adet kubbeli köşe hücresinden oluşmaktadır. Kadınlar kısmının soyunmalığında eyvanlar bulunmamaktadır. Sadece iki halvet hücresi mevcuttur. Hamamın duvarları taş ve tuğla ile almaşık düzende örülmüştür.